20 Eylül 2016 Salı

Swings "Normal" Türkçe Çevirisi

Kendisini pek sevmesem de Swings'in bu şarkısını çok seviyorum. Depresif bir parça ama gene de çok güzel. Mesajım ise negatif değil pozitif çocuklar: Yaşamaya devam, hayat güzel ve olacak!



Gözlerimin içine bak dostum
Ve sence ben kimim söyle bana
Açıkçası son zamanlarda çok zorlanıyorum
Gözkapağı denen bu ağır yükleri her sabah kaldırıyorum
Nefes almaktan yoruldum
Ancak şişelerce içtikten sonra uykuya dalabiliyorum
Gece boyunca telefonuma bakıp duruyorum
Kafamdaki gizli arkadaşımla konuşuyorum
Bugünlerde bir psikiyatra gidiyorum, öyle işte
Pozitif düşüncenin de her daim işe yaradığına inanmıyorum
Gözlerim birisini arayıp duruyor
Solumdaysa çocukluğumdan kalma bir resmim
Sebepsiz yere sert yatağıma uzanıyorum
Dertlerimse annem için yabancı bir dil misali (anlamıyor)
Her on saniye de bir u harfi n'ye dönüşüyor
Kıskanıyorum kuşları, acaba ben ne zaman uçabileceğim

(nakarat)
Ben ne zaman uçabileceğim
Ben ne zaman güleceğim?
Normal olmak zor, normal olmak gerçekten zor (olabilmek)
Ben ne zaman uçabileceğim
Ben ne zaman güleceğim?
Normal olmak zor, normal olmak gerçekten zor

Çok fazla düşünüyorum
Sanki milletin günlüğü benim kafamın içinde
Bence bu bir lanet
Eğer normal olmak bir yer olsaydı, bende orada olurdum
Geçmiş bir takıntı, gelecekse sonsuz bir yeniden başlangıç
Bu ikisi arasında ise uzamış bir sakız parçası
Ukalalık mı yapıyorum ki? İşlerin düzelmesi için ne kadar daha zaman gerekli merak ediyorum
Ama gene de, haykırdığımda, evet bağırdığımda
Sanki birisi kalbimden bir parça koparmış gibi hissediyorum
Yanlış kurulmuş klimanın içine su hızla doluyor
Kış bitince dağdan bir akarsu iniyor
Kör gibiyim, gözlerim açık olsa da etraf karanlık
Tanrı'ma bir kere daha yakarıyorum
Yarın da bugün gibi olacak ve dün de bugün gibiydi
Artık hiçbir şey bilmiyorum, sadece normal olmak istiyorum

(nakarat)

Seni iyi anlıyorum Swings
Söyleyecek o kadar çok şeyim var ama yine de konuşamıyorum
Keşke zihnim bir klavye olsaydı
Kontrol tuşuna ihtiyacım var
Mutluluk sanki çok uzağımda, caddenin karşısında
Hislerim her gün hız treninde
Zorlanıyorum demek de işe yaramıyor artık
Huzur evindeki yaşlılar misali geçmişte yaşıyorum
Umarım ki yarın farklı olacak, olmazsa vay halime
Bazenleri ne bulursam yiyorum
Tanrı'ya inanmasam bile kendi kendime dua ediyorum
Keşke başka bir hayatım olsaydı
Başka bir omza yaslanmak gün geçtikçe zorlaşıyor
Hayat bir sürtük
Bunu çok iyi biliyorum
Kendimi bile unuttuğum böyle gecelerde
O görünen Ay'ın ötesine gitmek istiyorum
Burada normal olamayacağımı biliyorum

(nakarat)
Kaynak
hanijuni

5 Eylül 2016 Pazartesi

Heyecanla Beklediğim Dizi ! K2




 Konusu şu şekilde ;  K2 ülkesine ihanet eden bir memurun ( Ji Chang Wook) ve bir başkan adayının gizli kızının ( YoonA) aşk hikayesini anlatıyor Oğlumuz dizide koruma rolünde hem ülkesi hemde yakın arkadaşları tarafından yalnız bırakılması ile intikam maksadıyla başkan adayının gizemli bir şekilde kaybolan kızını aramasını konu alıyor.
Senaristin diğer 2 dizisini izlemedim ne tarz olur pek bilemiyorum ama benim beklentilerim büyük Healer'dan sonra. Tabi beklentim senaristten değil yakışıklı oğlumuzdan. Ne kadar tip olarak beğensem de oyunculuğu gerçekten başarılıydı.
 Şuraya da çıkan tanıtımları bırakıyorum . Ama şimdilik pek birşey anlaşılmıyor :)







Bu diziyi heyecanla bekliyorum çünkü tek sebebi Ji Chang Wook :) Bir sürü sevdiğim oyuncu ya da idol olmasına rağmen kendisini bence tam benim tipim asdfg :D Yani eminde olamıyorum ama bir sürü hoş insan var seçmek zor ( zaten seçim hakkım vardı benimde )  Şu ana kadar izlediğim tek dizisi Healer.  Ama kendisine ilk vurulduğum zaman daha öncesine dayanıyor. Tam hatırlamıyorum ama bundan 3 ya da 4 sene önce hanijuni ya da çançiçeği bir klip izletmişti :D ne çok ya da kullandım ama hatırlamıyorum işte . Klip Güney Korede 1980 yılında yapılan darbeyi konu alıyor. 4 dakiklık bir dizi gibi düşünün o konseptte çekilmiş. Bu arada eğer araştırmak isterseniz Korede de tıpkı bizde olduğu gibi 80'li yıllar karanlık geçmiş. İşte ben bu klipte gördüm kendisini. Sonra 3 4  yıl geçtikten sonra izledim diziyi ama diziyi izleyene kadar kim olduğunu da bilmiyordum ama hep sevdim . Nı nı nııı işte gerçek aşk işte sadakat :D  İçimdeki fan girl ü biri durdursun :)
Şuraya da dediğim klibi koyayım



Diziyi izledikten sonra ayrıca yazacağım inşallah.Esen kalın :)












4 Eylül 2016 Pazar

Mystic Messenger Oyunu O.O

Allah'ım  ya Rabbim!!!! çocuklar şu an şok geçiriyorum. Biraz evvel pannchoa'daki takıntılarla ilgili bir yazıyı okuyodum ve yorum kısmına birisi  Mystic Messenger demiş. Altına da millet hemen çıldırmış bende bende diye. Dedim bu ne, anime falan sandım ilk baş. Meğersem oyunmuş, simülasyon oyunu. Oyunda bir grup sohbetine dahil oluyomuşun ve grupta da 5 mi 6 mı erkek varmış ve onlardan biriyle hikayen falan oluyomuş böyle. Konuşuyormuşunuz ama hiçbiri gerçek değil, sanal. Bir dizi de başrol olmak gibi bir şey. Şok geçirdim, ilk defa böyle bir oyun duydum ve bu bir türmüş, otome diye. Kızlara yönelik, oyundaki başrol erkekle romance yaşayabilecekleri oyunlar. Aklıma Lucky Romance geldi ama tabii bu çok farklı. Ve oyun epey popüler sanırım, aranızda oynayan var mı? Ne yalan söyleyim çok merak ediyorum ve oynamak da istiyorum çünkü youtube yorumlarında millet çıldırıyo :D Ama utanıyorum, ikinci el utanç yaşıyorum bildiğiniz XD Tanıtım videosunu da atıyım, anime dizi gibi cidden
Oynayanlar yazsın plizzz :D
hanijuni

3 Eylül 2016 Cumartesi

Doctors Dizisi Yorumları


Konusu : Hye Jung ( Park Shin Hye ) birçok zorluk yaşadıktan sonra üniversiteyi kazanıp doktor olur. Annesinin ölümünden sonra iyi geçinemediği babası onu ninesine bırakır. Liseye ninesinin yanında devam eden Hye Jung dövüş sanatlarında da oldukça iyidir. Gittiği lisedeki öğretmeni , hemde ninesinin komşusu olan Hong Ji Hong (Kim Rae Won) ile yolları burada kesişir. Ninesinin mide kanseri ameliyatında şüpheli bir şekilde ölmesi sonucu Hye Jung bu işin peşini bırakmamakta kararlıdır. 12 sene sonra ninesinin öldüğü hastanede çalışmaya başlar ve lise yıllarında yolları ayrılan Hong Ji Hong ile onunda aynı hastanede çalışmaya başlamasından dolayı tekrar kesişecektir. 
Dizi hakkındaki yorumlarımı sıralamak istiyorum;

-Aksiyonun fazla yoktu bu açıdan monoton olabilir. Yani bilinen dizilerin aksine çok karmaşık ilişki yapısı yoktu . Bilirsiniz o senaryoları , kankan aynı zamanda eltin çıkabilir ya da can düşmanın birden oğlun/kızın olabilir. O açıdan gerçekçiliğini sevdim.  

- Benim asıl başlama nedenim zaten Kim Rae Won'dur. Kendisi ile birçoğunuz gibi My Little Bride filminde tanıştım ve o gün bu gündür kalbimin bir köşesinde durur. Bayağı yaşlanmış olmasına rağmen sevgimden hiçbir şey azalmadığını söylemeliyim :) Objektif ya da subjektif mi bakıyorum bilmem ama dizideki karakterini de çok sevdim. O kadar tatlış bir kişiliği vardı ki . Allahım dedim müslüman versiyonları için bolca amin :D

-Yan karakterler de sevdim ben. Lee Sung Kyung'a zaten Chesee in the Trap'te bayılmıştım (rolünü güzel yapması itibariyle yoksa karakteri kafasını duvara sürtüp kıvılcım çıkarmalıktı). Bu kıza baktığımda ağzında sakız alaycı kıskanç biri olmak için doğduğunu düşünüyorum :) Yine ikinci oğlan rolündeki Yoon Kyung Sang'ı da sevimli buldum. Açık sözlülüğünü sevdim. Daha önce söyledim muhtemelen 4785568 kerede söyleyeceğim Kim Rae Won'un kalbimde VIP koltukta otuması hasebiyle  Lucky Romace gibi bu dizide de ikinci erkek sendromu yaşamadım . Sorry ^^

-Kim Rae Won'la Park Shin Hye'nin uyumuda hoşuma gitti. Dev , tutkulu bir aşk değildi. Daha çok birbirini en iyi anlayan iki insanın arasındaki aşk durumu vardı bana göre. Ki böyle aşkların raf ömrünün daha uzun olduğu kanaatindeyim. Ayrıca kızımızın başrol oğlumuza sırtını dayayan sönük , ezik bir tip olmamasını sevdim. İçimdeki feminen taraf pek sever kendi ayakları üzerinde duran kızları.

-Belki yaşları itibariyle midir yoksa rolleri itiberiyle midir bilmem ama saçma sapan yanlış anlaşılmalar çocukça küsüp barışmalar olmaması güzeldi. Genel olarak senaristlerin en sevdiği şeylerden biridir habire küstür barıştır. Ben , diğer senaryolara göre reyting yapmasa da olgun anlayışlı insan modelini daha çok seviyorum artık. Artık diyorum çünkü bir kaç sene öncesine kadar (ergenliğimin zirvesindeykendi , o yüzden :D ) daha çok narsist , sinir bozucu başrol beylerinden hoşlanırdım ( Hala da hoşlansamda ciddi düşünmüyorum onlarla :) Çünkü hepsi kapımda sıra vaziyetteler şuan). Evet 20'li yaşlara geçince ideal tipi 180 derece dönenlerden oldum.

-Yüksek bir reytingle final yaptı ve finali saç baş yolduracak cinsten değildi neyse ki :)

-Son olarak eğer aksiyonlu , entrikalı , beyin yoracak bir dizi havanızda değilseniz. Bir mola vermek adına izlenilesi diyorum .
   
Bundan sonrası spoiler içermiyor :D Biraz replik lakin korkmaya luzüm yok. Sevdiğim bölümleri kendi düşüncelerimle derlediğim bir kısım oldu.

Kızımız bu sahnede pek etkilenmişti hocasından. İnsanların hayatında dönüm noktaları olur. Biri ya da bir olay gibi . Tüm akışı değiştirecek cinsten. Aslında akış değişmez sadece ilahi bir mesajdır bence böyle şeyler. Bundan sonra hayatın aslında bugüne kadar planladığından ya da tahmin ettiğinden çok başka olacak diye. Sadece dizi yazısı olmadı farkındayım ama her yiğidin nasıl bir yoğut yeyişi varsa her bloggerında bir yazı yazışı vardır. Biyolojik yaşım 20 ama akıl yaşım 80 miş gibi ahkam kesebilirim. Kanım deli akıyor içimde tutamadıklarım var sayın okuyucu :) Anlayış göstermenizi rica ederim :)


Aralarda verilen minnak mesajlar çok hoş geldi bana. Bunu da çok beğendiğim için paylaşmak istedim . Çok hoş bir söz değil mi ? Bunu görünce üniversiteyi kazandığım yaz aklıma geldi. Bayram tatilinde tüm sülale tebrik falan etti böyle mutlu oldular. Aynı şekilde arkadaşlarım da .Mutluluğumu ikiye üçe beşe katlayan onların tepkileri olmuştu. Klişedir işte ama kesinlikle doğru bir söz. Mutluluğun paylaştıkça çoğalması :) 




Son olarak bu keyfi  kısmen alakasız kısımı yine çok beğendiğim bir kısımla sonlandırmak istiyorum. Buradan buluşmam gereken  beyaz atlı prensime sesleniyorum. Atından in ve daha teknolojik bir yöntem seç :D (Zeka yaşım 11 evet)

Böyle bakınca tuhaf bir yazı oldu ama artık hoşgörün sevgili okuyucu :) Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle
ESEN KALIN... 








1 Eylül 2016 Perşembe

Sinema Günlükleri 2

Eveeeet kaldığımız yerden devam ediyoruz. Tarzan'ın ardından izlediğimiz film, bu senenin beklenen filmlerinden biriydi.
Suicide Squad
Öte dünyalı ve herhangi normal gücün yok etmesinin zor olduğu bir tehditle karşı karşıya kalan ABD hükümeti, çivi çiviyi söker diyerekten anti kahramanlardan bir ekip kurmaya ve bu karşıt gücün önüne salmaya karar verir. Her biri belli bir kötü güce sahip olan ve hapishanede müebbetlerini tamamlamaya çalışan anti kahramanlar da, kendilerine sunulan şartlar karşılığı, ki pek de etkisi yok bu şartların çünkü mecburlar yoksa ölmeleri bir tuşa bakıyor, olaya dahil olurlar. Bir yandan bunlar düşmana karşı ilerlerken bir yandan da Joker sevgili yari Harley Quinn'i kurtarmaya çalışır.

  • Filmi merak ediyordum ama gitsem mi gitmesem mi kararsızdım. Batma da gidelim deyince gittik ve neymiş bu kadar beklenen diye izledik. 
  • Benim çok beklentim kalmamıştı çünkü yorumlarda da kimse beklediğini bulamamıştı. Hardcore bir DC fanı falan da olmadığım için, normal beklentilerimi karşılayan bir film oldu.
  • Üstün şeyler beklemeye gerek yok. Eğlenmek için gidebilirsiniz cici cici.
  • Will Smith tabii ki de gene kalpti. Bir de İngiliz bir adam da vardı. Onun konuşmaları, mate diyişleri falan çok tatlıydı :)
  • Joker psikopat arkadaşlar. Zavallı Harley de onun etkisine kapılıp gidiyor. İkisi de uçuk oluyor. Lütfen düzgün aşklar isteyelim. :D
  • Filmin müzikleri güzeldi bir kere. Tebrik konduruyorum. 
  • Filmde bu kahramanlar dışında gördüğümüz bir kahraman da Batman idi. Yalnız izleyeceklere uyarım, filmden hemen çıkmayın. Bitiminden sonra küçük bir sahne var, ki sinir oluyorum insan bir uyarı yapar, arkadaş gitmeyin der. Bu sahneyle de devamı gelecekmiş gibi gözüküyor.


-Bu da Harley Quinn ve Joker theme şarkısı
Don't Breathe
Rocky adında bir genç kız sorumsuz annesi ve küçük kız kardeşiyle yaşamaktadır. Money adında bir sevgilisi ve Alex adında bir arkadaşı vardır. Küçük çapta soygunlar yapıp cep harçlıklarını çıkaran bu gençler, bir gün büyük bir vurgun yapmaya karar verirler. Bu soygun sonunda California'ya gidip, tüm sıkıntılarını geride bırakacaklardır. Evine girmeyi planladıkları adam, kör bir savaş gazisidir. Kuş uçmaz kervan geçmez bir mahallede yaşayan adamı soymak çocuk oyuncağı gibi gözükmektedir bunlara. Adamın kızı bir araba kazasında ölünce, vuran kızın ailesi adama yüklü bir miktar para vermişlerdir, bu çocuklar da onu alıp California hayallerine uçmayı düşünmektedirler. Düşünürler düşünmesine de, bu girdikleri evden çıkmak pek de kolay olmayacaktır, zira ummadık taş baş yarmaktadır.

  • Filmi çok merak ederek gittim çünkü yorumlar çok beğenildiği yönündeydi. İlk partı hemen bitti ve pek de aksiyon yoktu ama olaylar ikinci kısımda yaşanmaya başlandı daha çok.
  • Oyuncuların hiçbirini izlememiştim daha önce, yani en azından farkında olduğum kadarıyla öyle :)
  • Korku değil gerilim filmi. İkinci kısımda da insanı geriyor zaten.
  • Filmde tiksinç ve iğrenç sahneler var, o yüzden ben şahsen 18 yaş altını yanınızda götürmenizi önermem. Bazı iğrenç şeyler duyuluyor ve görülüyor filmde.
  • Sonuna bakarsak devamı da gelecek gibi duruyor.


Veeee geçen yazı da bahsettiğim ülkemizdeki rengarenk giyinen insana gelecek olursak, kendisi tabii ki de Gülhan Şen'den başkası değil :) Kendisine bayılıyorum (instası için tık tık), eskiden beri hayalim onun gibi olup dünyayı gezip böyle güzel bir program yapabilmek. Kim bilir bir gün olursam size de kimliğimi açıklarım buradan çocuklar :D


Tekrar görüşmek üzere, hoşça kalın :* 
hanijuni

30 Ağustos 2016 Salı

Sinema Günlükleri

Cinemaximum, Allah razı olsun, şu sıralar kendini aşmakla meşgul. Ne gibi hanijuniciğim dersen ey sevgili okur, indirimler derim. Zannımca yaklaşık bir buçuk ya da iki ay önce Çarşamba günlerini sinema günü ilan etmişti ve biletler 11 tl olmuştu. Her gittiğinde verdiği 14-15 lira ile içine öküz oturan bendeniz ise tahmin edersiniz ki çok sevindim. Ama bu geçtiğimiz günlerde bu 11 lirayı da 8 lira yaptıklarını duyduğum güne kadardı. Allah'ım neler oluyor, her hafta sinemada bir film keyfisi mi moduna girip blog yazarları olarak topluca çok pek çok sevindik. İşte neyse, bende bu kampanya kapsamında, başlangıcından beri izlediğim filmleri yazayım dedim.
Me Before You
Başlığı Lou'cuğumun bu tatliş elbisesinin şerefine kırmızı yaptım. Yakasını şalla örtme çabalarına karşılık böyle bir elbise giyeceksen onu güvenle taşımalısın demişti Will'ciğim [ugly sobbing :'( ] Neyse yeter duygusallık. Konusuna gelelim hemen. Will Traynor zengin ve hayatının sloganı adeta living la vida loca olan bir insandır. Ama geçirdiği bir kaza sonrasında felç kalır ve boynundan aşağısı tutmaz bir halde tamamen bakıma muhtaç olur. Lou ise kendi halinde, rengarenk giyinen, elinde olanlardan memnun, ailesine destek olmaya çalışan, ekmeğinin peşinde bir kızçedir. Çalıştığı kafenin kapanması sonucu, iş bulmaya mecbur olan ve ailesi tarafından da mecbur bırakılan Lou, Will'in annesi tarafından verilen ilan üzerine görüşmeye gider ve işi alır. Daha önce hiç hasta bakımı yapmamış olan Lou'nun da kafası karışmıştır ama Will'in ailesinin asıl aradığı bakıcı değil, hayat dolu olan ve Will'i de tekrar hayata döndürebilecek birisidir. 


  • Şimdi kitabını okumuş ve okutturmuş bir insan olarak, filmi dört gözle bekliyordum. Yalnız bende değil, benimle birlikte okuyan arkadaşlarım da öyle. İlk poster çıktığında çıldıran, fragmanla manyağa bağlayan insanlardık bu süreçte.
Bu resim kalp ben. Bumblebee taytı bu ka yakışır :D
  • Bu kadar beklenti yüzünden sanırım film beni tatmin etmedi. Her şey çok hızlı ilerlemişti. Kitabı okumayan bir arkadaşım çok beğendiğini ona öyle hızlı gelmediğini söylemişti. Ama kitabı okuyan arkadaşlarım da benim gibi düşünüyor. Film çok güzeldi ama biraz daha detay olsa iyi olurdu. Filmde anlatılmayan hatırladığım bir detay ise, Lou'nun kalede yaşadıklarıydı. Halbuki bu detay Lou'nun üzerinde büyük bir etkiye sahipti kitapta ve kötü olduğu bir zaman Will imdadına yetişiyordu.
  • Filmdeki en güzel şeylerden biri ise Lou'nun kendisiydi, ama pardon kaşları hariç :D O ne oynak kaştır arkadaş, bir ben değil herkesin dikkatini dağıtmış.
#eyebrowsgamestrong

Zaten çok güzel ve sempatik olan Lou, giydiği kıyafetlerle tam bir minnoşa dönüştü filmde. Farkı tarzıydı :) Böyle cıvıl cıvıl giyinen çok sevdiğim birisi daha var Türkiye'de. Kim mi? Tahminleri alayım diyeceğim de kimse beni tınmayacak gibi geliyor :D Olsun gene de tahminlerinizi yoruma alıyım, diğer yazı da açıklarım kimden bahsettiğimi :D




  • Biri bana bumblebee tayt alırsa çok müteşekkir olacağım. Filmdeki favori şeylerimden birisi ve ayrıca Lou'nun Will'in sakallarını tıraş ettiği sahne de çok duygusaldı, kitapta da çok duygusaldı kalp kalp.
  • Romantik dram türünde izleyecek bir şeyler arayanlara önerimdir, ama kitabını da okuyun please :)



The Legend of Tarzan

Uzun süre önce Kongo'yu, ormanları ve Tarzan ismini arkasında bırakıp, artık "medeni" bir yaşam sürmekte olan John'a bir teklif götürülür. İngiltere'yi temsilen tekrardan doğduğu yerlere gitmesi ve oralara aşina olan ve halka mal olmuş bir üne sahip olması sebebiyle rapor vermesi teklif edilir. Kendisi reddetse de insanların orada köleleştirilip eziyetler gördüğünü söyleyen ve bu gerçeği herkese duyurmak istediğini söyleyen bir gazetecinin sözleri üzerine gitmeye karar verir. Amma ve lakin danışıklı bir dövüşün içindedir Tarzan. Kendisini öldürmek isteyen bir kabilenin lideri, onu buraya getirtmek için elmas madenlerini vermiştir ve bu rapor planı bir oyundur. Tarzan kendini, Jane'i ve Kongo halkını korumak zorundadır.
  • Ben sanırım daha önce hiç Tarzan filmi izlemedim. Belki çocukken çizgi film izlemişimdir ama hatırlamıyorum. Sadece genel bilgi ormanlar hakimi Tarzan ve yari Jane :D
  • Önceden hiçbir versiyonunu izlemediğim içinde karşılaştırma gibi bir olayım yok. Ve ben filmi sevdim.
  • Tarzan'ın goril annesi çok tatlıydı. Ne kadar minnoş nasıl sahiplendi onu, diğer gorillere diş biledi bebeme ellemeyin diye.
  • Jane de iyiydi ama ben Jane'in de uçup kaçacağını sanıyordum, o hiç dallardan falan sarkmadı :D
  • Çançiçeği'nin filme getirdiği eleştiri beyaz adamin gene gelip günü kurtardığı ve kahraman olarak lanse edildiği yönündeydi. Bu sene okuduğumuz kitaplarda, incelerken en çok değindiğimiz konu kolonilerdi. Öyle ki kolonileri övmek ve insanları gidip Afrika'yı, Amerika'yı kolonileştirmeleri için teşvik eden pek çok kitap yazılmış. Verebileceğim en basit örnek Daniel Defoe'nun kitabı olan Robinson Crusoe. Okuyanlar zaten fark etmiştir, Friday vahşi iken, Robinson ona medeniyeti öğretiyor. İlk öğrettiği şey ise kendisine "Master" yani efendi demesidir. İnsan yememesini, İngilizce'yi ve Tanrı'yı öğretiyor ona. Bir diğer kitabı Moll Flanders'ta ise Amerika'nın kolonileştirilmesini görüyoruz. Yani kolonileştirmeyi normal ve medeniyet götürmek olarak lanse eden pek çok kitap var piyasada. Tarzan da kitap içeriği hakkında fikrim olmasa da, ki wiki de eleştiri aldığı söyleniyor Afrikalıları vahşi şekilde lanse ettiği için, bu filminde iyi beyaz adam  kötü beyaz adamların şerrinden kurtarıyor halkı.
Çok uzun olacağından ötürü diğer filmleri de başka bir posta yazacağım.
Zafer Bayramımız kutlu mutlu olsun bu arada gençlik :)
"Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!"
hanijuni

27 Ağustos 2016 Cumartesi

Jane Austen "Emma"

Jane Austen benim en sevdiğim yazardır ama daha önce ne onun kitaplarından ne de uyarlamalarından bahsetmemişim. Zannımca sebebi hak ettiği şekilde anlatamayacak olmam ve kelimelerin kifayetsiz kalacak olması :D En sevdiğim Pride and Prejudice olmasına rağmen şimdi ona da hak ettiği övgüleri veremeyeceğimi düşündüğüm için en son okuduğum kitabı Emma'dan bahsedicem.
Kitap Emma

Emma, Highbury adlı bir kasabada oturan ve oranın en zengin ailesinin biriciği olan bir kızdır. Babasıyla yaşayan Emma, canının sıkıldığı bir vakitte kasabaya gelen Harriet adlı bir kızı himayesine alıp onunla arkadaşlık etme lütfunu gösterir. Bu lütfu göstererek kendine edindiği amaç ise çöpçatanlıktır. Hem canının sıkıntısı geçecek hem de ulvi bir amaca hizmet edip, köklerinin belirsizliği yüzünden güzel bir evlilik yapma şansı düşük olan arkadaşı Harriet'i evlendirecektir. Ama attığı aşk okları hedeflerine yanlış bir şekilde varınca, işler de karışır.

-Kitap bence çok güzeldi. Jane Austen gene döktürmüş. Alttan alttan neredeyse herkese laf sokuyor ki nasıl güldüm :D Kitabın kahramanı Emma'yı eleştirmekten hiç geri durmayıp, kızım sana söylüyorum gelinim sen anla modunda, sarkastik sarkastik takılıyor.

- Hele Mrs. Elton'ı anlatırken ve onun söylediği şeyleri yazma şekli beni kırdı geçti. Kadını parçalamak istiyorum ama Austen'ın dalga geçen cümleleri bu hissimi hemen kahkahalara bırakıyor.

Film Emma

-Gwyneth Paltrow'un Emma'yı canlandırdığı bu film de güzel bir uyarlamaydı. Ama filmdeki Emma, kitaptakine nazaran daha yumuşak bir Emma'ydı. Kitaptaki daha kararlı ve başına buyrukken filmde daha cana yakın, masum ve kedi yavrusu gibi bakışları olan bir Emma vardı. Kitapta sınıf ayrımı hakkındaki görüşlerini açıkça dile getiren ve kendini üstün gören Emma, filmde Mr. Martin'e karşı tavrı hariç öyle pek de ayrımcı değildi.

- Sevmediğim bir kısmı Harriet karakterinin dış görünüşüydü. Kitapta anlatılanla benim gözümde narin, çıtı pıtı bir kız canlanmıştı ama filmdeki Harriet iri bir kızdı. Ona baktığımda kitaptaki tini mini narin Harriet'i pek göremedim açıkçası. Aynısı Mr. Elton içinde geçerli. Kitapta yakışıklılığı ile kasabanın gözdesi olarak tasvir edilen Mr. Elton'ın tiplemesi, Pride and Prejudice'da ki Mr. Collins'i andırdı bana.

- Knigtley'nin bir sorunu yoktu ama başka birisi oynasa ben daha çok severdim.

-Filmde Emma'nın saçlarını ise çok sevdim. Her sahnede mükemmel topuzları vardı.








- BBC yapımı dizisi de mevcut. Ama onu daha izlemedim. En kısa zamanda da izlemek istiyorum. :)

- Ayrıca içinizde benim gibi büyük Austen fanları varsa, Lizzie Bennet Diaries'i biliyorsunuzdur. Pemberley Digitals'ın :D altında bir de Emma Approved diye tıpkı  Lizzie Bennet Diaries gibi günümüz dünyasında ve vlog şeklinde geçen uyarlaması da mevcut Emma'nın. Lizzie için sizi şuraya alalım tık tık, Emma içinse şuraya tık tık

Sevdiği şeyi farklı farklı tekrar yad etmekten daha fazla ne mutlu edebilir ki bir fanı :)
hanijuni

22 Ağustos 2016 Pazartesi

Külkedisi İstedi Bir Prens Allah Verdi Dört Prens

1 değil 2 değil tam 4 tane miiii! Aşk dörtgeni mi! Evet çocuklar yanlış duymadınız aşk dörtgeni, yani sanırım olacak :D

Gördüğünüz bu erkekler arka soldaki amca hariç kuzen olmaktalar. Bi dedeleri var ki tatliş ve 5. evliliğini daha 1. bölümde yapmış bir kimse ve evet tahminleriniz doğru, kadın bir YILAN!!! Yani aslında tam bir yılanlığını göremedim şunun şurasında 4 bölüm yayınlandı ama olsun, potansiyeli var :D Neyse zannımca bu çoceklerin hiçbirinin anası babası yok, dedelerinin himayesinde Haneul evinde yaşıyorlar - ki dedenin holdinginin adı da Haneul yani Gökyüzü, çok sevdim <3 Ama pek de iyi ilişkileri yok. 



Hyun Min (Ahn Jae Hyun) sahip olduğu kaynakların yani para olsun, yakışıklılık olsun, popilik olsun farkında olan ve çok iyi kullanan birisi. Onun hakkında bize verilen ilk bilgi kazanova olduğu.



Kang Ji Woon (Jung Il Woo) da bu eve en son katılan kişi. Annesi öldüğünden yetimhane de büyümüş, gördükleri dolayısıyla haşin birisi. Bu yeni çıkan akrabalrdan da pek memnun değil. Yani o bir sokak çocuğu diyebiliriz. 


Seo Woo (Lee Jung Shin) ise bir idol. Fanları falan var, şarkı türkü modunda. Onun hakkında daha pek bir şey öğrenemedik.
  • Arkadaki amca da dedenin yardımcısı. Her işe koşuyor.


Veeeee şimdi benim diziyi izleme sebebim olan insana gelelim. Eun Ha Won yani Park So Dam. Kendisi benim pek bir minnoş bulduğum bi oyuncu. Böyle çok masum tatlı bir tipi var. Kendisini Veteran da küçük bir rolde görmüştüm. Tek göz kapaklı kızlara bayılıyorum çok güzeller.( cümlenin tuhaflığı) Bu diziyi de onun oynayacağını görüp konuyu da merak edince izlemeye başladım. Kendisi çok iyi kalpli olan adeta bir külkedisi. Üvey annesi ve ablasıyla yaşıyor ki onları eşek sudan gelinceye kadar döv, nalet insanlar. Her işi bu yapıyor, üniversiteye gidebilmek için 10 ayrı part time işte çalışıyor. Babası zaten ortada yok, ki ona da gıcığım. 

İşte bunlar nasıl tanışıyor derseniz, Hyun Min bir parti de arkadaşlarına dedesinin düğününü mahvedeceğini söylüyor. Onlarda nasıl falan derken, kapıdan ilk giren kızı düğüne nişanlım diye götürücem diyor. Kader o ki kızımız pizza teslimatına geliyor partiye. Orada da zengin züppelerin aşağılamasına maruz kalınca üstün Taekwondo yeteneğiyle onları bir güzel pataklıyor. Evet kendisi mükemmel dövüşüyor <3 Sonra Hyun Min bunun peşine düşüp oraya gelirse ona bin lira vereceğini söylüyor, kızın da eksik miktarı o kadar, tamam diyor o da. Böyle bir tanışıklık üzere olaylar gelişiyor ve dedenin hoşuna giden kızımız, bu oğlanları hizaya getirmek adına Haneul evine çağrılıp orada yaşaması teklif ediliyor. 
Ama bir şartla: SEVGİLİ OLMAK YASAK. :D
Oyunculuklar şahane değil. Na Eun gözüme çok batıyor hele. Ne zaman onu çekseler şiş yanakları dikkatimi dağıtıyor assd ama kızın da suçu yok. Genel olarak kimsenin oyunculuğu aham şaham değil, Jung Il Woo kasım kasım bir hal oldu hatta. Ama tatliş bir dizi çerezlik. You Are Beautiful'a da benziyor genel hatları ile. Gitmeden iki tane şarkısını da atıyım.
Bu arada ben Hyun Min- Ha Won Couple'ını destekliyorum :D





hanijuni

21 Ağustos 2016 Pazar

Bu Diziler Bir Başka !!!

 
     Selam çocuklar :) Tatilde olmam sebebiyle bolca boş vaktim oluyor . Evden de pek dışarı çıkmıyorum. Hatta odamdan bile dışarı çıkmıyorum . Annem ben doğduktan sonra göbek bağımı bahçenin içine gömmüş ki bu kız çok gezmesin diye. Belki batıl bir inanç ama benim düşüncelerime göre kadının dua saatine gelmiş :) Evi , evde vakit geçirmeyi çok severim.Kitaplarım , laptopum olduğu sürece evde yaşam gayet güzel .Arada komşu oturmalarına gidiyorum bu arada yaşıtım insan yok bu civarda :) Yemeklerden , eltilerin görümcelerin gıybetlerinden felan konuşuyoruz .Çok şikayetçi de değilim aslında ( Buraya koyabilseydim milyon tane utanan maymun koyardım ama sorry )  Giyinip hazırlanmak dışarı çıkmak benim için çok efor harcatacak şeyler. Hem kız kısmısı öyle çok dolanmaz ortada ( İçimdeki babaannenin çok selamı var hepinize). Goygoyu bir kenara bırakırsak sanırım bu dışarda ilgimi çeken çok şey olmaması ile alakalı.
 Sherlock amcamızın da dediği gibi işte . Yalnız yeryüzü demek benim için biraz abartı olur. Çünkü biri dese ki atla Asya , Afrika turu falan yapacağız diye , hasta yatağımdan bile kalkabilirim. Ama şuan bunu diyecek zengin arkadaşlarım yok. Bende devlet babanın verdiği bursla geçiniyorum. Bütün hayallerimi sabah çalan alarm misali maaşımı alacağım zamanlara erteliyorum. Sizlerin de aynı acıyı yaşadığınızı biliyorum kardeşler . Gelin sarılalım :)
İşte evde çok kalmanın yan etkisi günlük konuşma limitimi tamamlayamadığımdan bir başladımı hunharca yazıyorum . Daha yazının esas amacına geçemedim bile . Güya giriş yazısı yazdım ama giriş kitabına döndü.
Neyseee... Bu gün bahsedeceğim konu kore dizileri . Lakin bunlar senaryo açısından genelinden farklı olanlar. O alışkın olduğumuz aşk üçgenleri , ağlamaklı zırlamaklı yada klişe yüklü diziler değil.  İlk olarak en sevdiğimden başlıyorum :)

SPECİAL AFFAİRS TEAM TEN 

Bu dizimiz Dram / Polisiye /Cinayet tarzında ilk sezon 2011 ikinci sezon 2013 yapımı . Birinci sezon 9 ikinci sezon ise 10 bölümden oluşuyor.Bana çok az geldi çünkü gerçekten çok sevdim ben. Konusu ise şu şekilde ;
Çözülmeyen cinayetleri araştırıyorlar.
Her bölüm bir cinayet çözmekle geçiyor ama aslında üzerinde durulan bir konuda var. Bir Seri Katil! Bu seri katilimize 'F' adı veriliyor . Başrol abimizin de sevdiceği bir zamanlar bu F denen katil yüzünden rahmetli olunca , abimizde bu F dosyasını hayat amacı haline getiriyor. Çok gelgit yaşadım şu hanım ablamızla aşk meşk işleri olacak mı diye ama Cıkk. Olmaması da daha iyi oldu .
Ekipteki herkesin on parmağında on marifet. Hepsinin ayrı bir profesyonel özelliği var. O yüzden her cinayette böyle bulmaca çözüyor tarzıyla ilerliyorlar ki bu da diziyi mükemmel kılıyor. 2 sezonuda bir solukta bitiren biri olarak diyorum ki polisiye cinayet arıyorsanız koşa koşa gidin bitirin :) Ve ayrıca dizi müzikleri de mükemmeldi şuraya bi tanesini bırakıyorum. Şuan kendim bile çok şevke geldim bir daha izlicem sanırım :)
  

Not : Joo Sang Wook'u ilk bu diziyle tanıdım . Kendiside kalbimde Ajjusshiler bölümünün  VIP'lerindendir. ^^

REMEMBER YOU / HELLO MONSTER

     2015 yapımı Korku / Polisiye tarzında 16 bölümden oluşuyor. Bu dizide oğlumuz suçlu profil uzmanı kızımız ise dedektif rolünde. Ortak noktaları ise babalarının aynı katil tarafından ölüdürülmüş olmaları. Lakiiinn bu katil öyle sıradan bir katil değil . Bir sürü şey söylemek istiyorum ama ince ince dokunan senaryoyu bozmak spoiler vermek istemiyorum :) Katilimizinde neden o kadar sayko olduğunu ilerleyen bölümlerde gösteriyorlar. Allah affetsin bazen yazık falan dedim katile de asddgf :D Bu arada katilimizin gençliğini çok iyi bildiğimiz şeker insan D.O (Exo) oynuyor. Oynuyor demişim pardon yaşıyor resmen . Bir insan bu kadar katil olur yani . Its Okay Thats Love dizisinde de izleyip gerçekten başarılı bulmuştum. Bu diziden sonra on parmağında 78954455 marifet olduğuna inanmaya başladım. Başka saykolarımızda vardı onlarda gerçekten yaşadılar. Bu diziyle ilgili çoğu yorumda görürsünüz Sherlock esintileri olduğunu . Bence öyleydi Seo İn Guk 'un performansınıda sevdim zeki cool rolü pek yakışmıştı. Bu diziden sonra kendisine ilgi duymaya başladım . İdeal tipim tek bir tip olmadığı için hepsine kalbimde yer var hepside benim bebeklerim :) Bu arada bu dizide birazcık aşk var lakin göze batmıyor ve profesyonelliklerinden bir şey kaybettirmiyor bence. Geçen sene online izlemiştim , dayanamayıp yakın zamanda yine izledim. Bu demek oluyorkii yine bu dizimizi de şiddetle tavsiye ediyorum .
                                                                 REMEMBER
 
2015 yapımı 20 bölümlük Aksiyon/Dram tarzında bir dizi. Başrol oğlumuz Hipermetrezi hastalığından muzdarip . Yani gördüğü herşeyin fotoğrafını çekebilen bir beyni var. Hiçbir şeyi unutmuyor.  Babası ise yanlış hatırlamıyorsam Alzheimer idi. Yani yavaş yavaş herşeyi unutmaya başlıyor. Çoğu zaman kötü adamı oynayan Nam Goong Min burdada kötü rolde. Ama bu beyimizde rol yapmaktan ziyade yaşayanlardan . Tabi kötü adam bu yerinde durur mu? Durmaz ! Şartelleri atıyor zavallı kızcağızın birini mefta ediyor. Zenginler hapse girmez elbette . Şimdi suçu yıkabilecek bir fakir gariban biri lazım. Bilin bakalım o kim . Evet bizim başrol oğlumuzun hasta babası . Hikaye burdan sonra başlıyor tabi . Fakirlik , avukatın beceriksizliği vb sebepler yüzünden hayatın sillesini yiyor oğlumuz . Babası hapse düşüyor. Oda intikam yeminleri ediyor. Büyüyor avukat oluyor ve kötü adamımızla mücadelesi başlıyor. Çocukceğiz  dünyaya ağlama gelmiş gibi her bölüm gözünden oluk oluk yaş akıtıyor zalım senaristler.  Dram dolu bir senaryoydu ama ben kötü adamın kötülüğünü sınırları olmayışını,  iyi ve adil olan çocuğumuzunda adalet peşinde yılmadan koşmasını sevdim. Diğer anasını gözü olan avukatıda sevdim özellikle şiveşini :)
Tipik kore dizilerinden çok uzaktı ama bence gerçek hayatı farketmek adına izlenmesi gereken bir diziydi.

“Kimse sana özgürlüğünü vermez. Kimse sana eşitliği, adaleti ve başka hiçbir şeyi vermez. Eğer gerçekten adamsan, bunları gider kendin alırsın!” Malcolm X
 
Bana göre diziyi baştan sona özetleyen de bu sözdür. Bu arada Malcolm amcamızıda hayırla ve rahmetle anıyoruz. Hoş insanlardan biridir kendisi. 

WHİTE CHRİSTMAS



Gerilim/Gizem türünde 2011 yapımı 8 bölümlük bir dizi. Sehirden uzakta tamamen izole olmuş sadece çok başarılı öğrencilerin bulunduğu bir lise vardır. Yarıyıl tatili için 7 kişi hariç herkes evine döner. Bu tatil sürecinde öğrencilerin başından geçen birtakım gerilim içeren olayları konu alan , neden 8 bölümcük dedirten bir dizidir.
    Genelde çok bilinen , izlenen bir dizi  değilmiş hissi veriyor bana. Yanılmıyorsam Kim Woo Bin'in ilk dizisi . Tipide ilginç zaten . Her neyse :) Bu dizi benim için gerçekten mükemmel kategorisinde. Psikolojik şeylere ilgi duyduğumdan olabilir. Her insanın içinde canavar bir taraf var mıdır ?  Bunu cevaplar nitelikteydi. Tamam yukardaki dizilerde başkaydı ama bu dizi bambaşka . Tarzınızı bilmediğim için söylüyorum siz beklentilerinizi çok yüksek tutmayın. Abartma eğiliminde de olabilirim. 2 yıl önce izlediğim için ince detayları hatırlamasam da şiddetle tavsiye edebilecek kadar kalmış aklımda :) Bir kere daha izlesem kimse ölmez demi :)

Sevdiğim şeyleri ısrarla tavsiye ederim . Baskıcı tarzda bir yazı olmuş ise kusura bakmayın :)

Sizde düşüncelerinizi , bu kategoriye koyabileceğiniz dizileri yorum olarak bırakabilirsiniz.
Esen kalın ...

20 Ağustos 2016 Cumartesi

While You Were Sleeping ( Sen Uyurken )



      Benimle aynı yaşta olan 1995 Amerika yapımı bir filmle karşı karşıyasınız. Konusuna gelecek olursak ;
    Lucy metro istasyonunda çalışan bekar bir kadındır. Peter ise her gün o metroyu kullananlardan biridir. Lucy bu hoş adama gizli bir hayranlık beslemektedir . Birgün istasyonda beklerken tartıştığı kişiler Peter'e raylara iter. Lucy hızla raylara inip Peter'ı son anda trenin altında ezilmekten kurtarır. Hastanede Peter'ın ailesi ile karşılaşır ve yanlış anlaşılma sonucu aile , Lucy'i Peter'in nişanlısı zanneder . Bu sırada başka bir yerde olan Peter'ın kardeşi Jack'te döner. Ve olaylar bir şekilde gelişir ama nasıl? İzleyip görelim :)
     
   Filmi ben, unutulmaz filmlerin sitesinden izledim. Tavsiye üzerine izlediğim için açıklama kutusunu okumadan direkt başladım. Bence sizde öyle yapın çünkü ben iyi ki okumadan başladım dedim. İzleyip izlememe konusunda kesinlikle tereddüt etmeyin ve izleyin derim. Bende hissettirdiği sıcacık bir film olduğudur.
 
    Filmdeki zamanda yılbaşı olduğundan bana kışın izlenilen battaniyeli kahveli konsept filmi gibi geldi . Oyuncuları eleştirecek konumda değilim  ama fikir beyan etmek adına , hisleri bana geçti (Eleştiri derken olumlu yönde ). Ben mi abartıyorum gerçekten öyle mi bilmem ama sizde bilirsiniz bu hissi rol yapıyor gibi değilde sanki yaşıyorlarmış da gerçekten o hayatı biri gelmiş kameraya almış gibi :) Sıradan ama sıcacık film işte .

 Ben şuraya da sevdiğim şeyleri sıralayım :) izledikten sonrada siz yorum olarak bırabilirsiniz.
- Lucy'nin ölen babasının paltosunu giyiyor olması halbimde hüzne neden olan sevdiğim bir kısımdı. Lucy'nin kendisini de çok sevdim. Sürekli peşinde dolaşan ev sahibi adamda komikti :)  
-Aile üyelerinin Lucy'i hemen benimsemeleri falan çok hoştu. Dedim çocuklar ne kadar hoş insanlarsınız . 

- Jack ile Lucy'nin konuştukları takıldıkları her sahne yine tarif edemediğim , içimde bir mutluluk belirmesine yol açtı . Onlar mutlu olunca bende oldum herhalde ( Ne kadar da kendini filme kaptıran bir kız )

- Peter'ın uyandıktan sonra -Noluyo lan- dememesine şaşırdım spoiler olmaması adına anlatmayacağım ama bazı şeyleri hızlı kabullendi.

- Her şeyi itiraf ettiği kısımda biraz ütopik geldi. Ailesinin tepki vermemesinden ötürü :) Burda biraz Türk aklıyla da düşünüyor olabilirim ^^


Söyleyeceklerim bu şekilde. Üzerine 1500 yorum getirilebilecek sanat filmi olmadığından yazacak da fazla şey bulamadım . Umarım filmi izler ve umarım beğenirsiniz. İzledikten sonrada düşüncelerinizi yoruma bıırakabilirsiniz . Esen kalın ...
   
   
   


   
 

    




Lucky Romance Yorumları ve Yeni Yazarınız :)

 Öncelikle herkese selam eder ; büyüklerin ellerinden , küçüklerin gözlerinden öperim(Çünkü 19.yy dan yazıyorum ). Başlıktan da görüldüğü üzere yeni yazar ve onun ilk yazısı ile karşı karşıyasınız. Kısaca kendimden bahsedip yazıma geçmek isterim müsadenizle .
   Diğer iki yazarımızla yolumuz 2009 yılının eylül ayında kesişti. Lise ile başlayan dostluk ve 7 yılın sonunda bizi tanımlayan slogan ' Biz 3 kişiyiz gardaş'. Bu yazının devamında dostluğa dair dramatik birşeyler bulamayacağınızı şimdiden söyleyeyim. Nedeni ise bence bir film olsaydık Aksiyon/ Komedi tarzı olurdu. Gerçi ufak bir dram kısmı varsa oda mükemmel ama bir okadar da hızlı geçen lise yıllarının ardından ,birimizin güneydoğu birimizin karadeniz birimizinde iç anadoluda öğrenim hayatına devam ediyor olmasıdır. Tek tesellimiz aynı şehirde ikamet etmemiz. Ne denir ki bunada şükür. Kendimden bahsedeyim dedim ama bahsedememişim :) 3 kişi olma durumunu resmen yaşam felsefesi haline getirdiğimin kanıtıdır a dostlar. 20 yaşındayım , üniversite öğrencisiyim . Görüldüğü üzere pek özelliğim yok. Biz 3 kişi bir araya gelince ortaya çıkıyor güçlerimiz :D
  Tanıtım satırlarıma burada son verip dizimize geçelim . Hadi Bismillah.


Öncelikle konusu şu şekilde efendim:
Sim Bo Nui (Hwang Jung Eum) falcılara tılsımlara inanan batıl inançları olan biridir. Gitmiş olduğu falcı ona bir gün , eğer kaplan yılında doğmuş bir erkekle bir gece geçirmez ise komada yatan kız kardeşinin öleceğini söyler.Ardından kızımız hiç vakit kaybetmeden bu özelliklerde birini armaya başlar ve hiçbir yolu denemektende geri durmaz (Çünkü Kardeşlik ). Bu sırada kriterlerine uyan beyimiz Te Soo Ho(Ryoo Joon Yeol) ile yolları kesişir. Beyimiz aşırı zeki , yüksek IQ lu biridir aynı zamanda bir oyun şirketi vardır.

Ben nesini sevdim?  Neden izlemeliyiz? 
Bir kere çok minnoş bir dizi :) başka sıfat bulamadım çünkü. Benim lügatımda tam karşılığı budur :D. Hwang Jung Eum sevmememe rağmen izlediğim 3. dizisidir ( iyikide sevmemişsin demeyin bende anlamadım ama yapımlar kaliteliydi yiğidi öldür hakkını yeme demişler :) ) Reply 1988 izlediyseniz zaten bana göre neden izleyelim diye bir soruda sormazsınız diye düşünüyorum . İç bayan bir senaryo yoktu bana göre tadındaydı herşey ( başlar biraz bayabilir kabul ediyorum) . Tabi başlarda başrol kızımıza uzunca bir süre sinir olmuş olabilirsiniz. Siz ekran başında ' Öyle çocukceğizin karşısında taş olsa çatlardı yelloz  ' diye çığlık atarken kızımız , oğlanceğizi bir müddet süründürmekten  geri durmadı.Gerçi başlarda oğlumuz , kızın takıntılarına hareketlerine falan sinir olup bir kaç kere çemkirdi de. Lakin sevgili olduktan sonraki sahneler çok hoştu. Reply daki rolünden sonra bu tiplemeye şaşırmadık değil lakin bağrımıza basmaktada biran bile tereddüt etmedik lütfen ! Böyle liseli sevgili gibi hareketler bir birini görüp kkkkkkk'lamalaar  falan filan . 

Şu hareketlere şekillere bakın dağ gibi çocuk mecnun oldu heyy!!
Peki Olumsuz düşüncelerim neler ? İzlesek mi İzlemesek mi ?  ;
Neden izlemeyesiniz ki :) Öncelikle zaten o havada kalan , insanı komaya sokan bir son yapmamışlar . Gayet usturuplu bir son yazılmış iyi dedim aferin .Tamam dehşet bir senaryo olmayabilir ama açıklayamadığım şekilde minnoş işte. Senaryoyu az çok tahmin etsenizde izlerken keyif alınacak bir dizi olduğunu düşünüyorum.Yalnız izlerken böyle aşkların yüzde 99'nun dizilerde kalan sadece 1 dilimlik kısmının gerçek hayatta olduğunu unutmayın ve cool bir şekilde kafanızdan çıkan pembe bulutları hemen dağıtın. Biliyorum yinede kalbinizde bir acı olacak ama oda tüm şeker dizilerin en sık rastlanılan yan etkisi.
Evet şimdi diziyi  izlemediyseniz spoiler yememek adına aşağıdakilerden uzak durmanız tavsiye olunur.

 Başta zaten çocuğumuzun aşırı zeki olduğunu söylemiştik.


 Bu çocuğa da üzüldüm tabi ama 2. erkek sendromu yaşatacak kadarda değildi.Pek haz ettiğim bir oyuncu değil kendisi zaten .  Bu seneki dizilere can veren konsept burada da vardı . 
' Noona neomu yeppeo' 


Kızın şirkete tılsımı koymak için geldiğinde patronuyla olan karşılaşması da ayrı bir komediydi :)  Bu saplantılarına ara ara sinir olmadım değil .
Laappss diye etti çıkma teklifini. Ciğeri , kardeşi ölüm döşeklerindeyken  napsın gerçi oda haklı. Gerçi  bazı hareketlerini çok aşırı buldum. İzlerken ; Şşş kızım napıyon ? kendine gel ! dediğim zamanlarda oldu. İşte sevmediğim için 0 tolerans 0 iltimas :) 

Sizde izleyen kesim olarak bu sahneyi mutlaka hatırlarsınız. Kudurdun mu kızzz o nası laf töbe !!!! Dedik bence topluca . Eğer bu halkın bir ferdi iseniz başka türlü tepkinin imkanı yok çünkü. Lakin gerçek aşka inanan Kaplan oğlumuz gereken cevabı verdi. Ve ardından gelen müzik ... Laylaylooomm galibaa sana göre sevmeleeeer ..... Kapıyı çektiği gibi terketti orayı . Ve biz hep bir ağızdan ' Adaaammm ' diye bağırdık tabiii .



Dipnot: Bakın mümin kardeşlerim bunlara sakın aldanmayın nasıl ki dünya hayatı bir aldatmaca bu diziler double aldatmaca. Adamın birine ( töbe , hafazanAllah ) böyle diyecende adamda kapıyı çekecek gidecek . Hehheeyyy hey yavrum hey. O yüzden silkelenin kendinize gelin. :) 

Oğlumuz tarafında birtakım duygusal hareketlenmeler başlayınca tabi kızımızı Kaplanla yatma ve o batıl tüm saçma düşünceleri için falcı falcı gezdirir. Tabi asıl düşüncesi bir milyon IQ'su ile falcı bacıları nakavt etmektir. Ki kendince başarılı olsada , mantık yetmezliği diye bir hastalık olsa 3 ay içinde mefta olacak kızımız çok umursamaz.  


O omzu tutuşu , yüzündeki salak ifade kalp tüm bütün  fangirller   :D


En birinci kankası gibi playboylukta yüksek ihtisas yapmadığından ne bilsin çocuk. IQ'su 4 basamaklı olanlar hep böyle hem sen nerden bilecen ki tıhh . ( Çünkü sevdiğim insanlar herzaman en aklı en doğru :) )

Her ne kadar sizleri uyarmış olsamda sayın okuyucu dizi boyunca bu sahnelerde kendimi yerlere atıp krizler geçirdim. Bende biliyorum böyle insan yok ama dil ne söyler kalp ne söyler. 20 yaşına geldim şöyle bi sevenim olmadı. Bence sebebi aynalar çatlatası güzelliğim.Çirkin şansından ışık yılı uzaktayım .Olayın vehametini siz anlayın (İyi akşamlar sayın seyirciler.Yüksek dozda narsizm yine can kaybına neden oldu. Blog yazarı B.A  yazısı sırasında aşırı doz narsizm alarak hayata gözlerini yumdu. Yetkililer yapılan otopsi sonucu midesinde büyük ölçekte dev aynasına rastladılar . Elimize ulaşan psikolojik geçmişi raporunda ise ileri düzeyde Prenses Sendromu olduğu ortaya çıktı. Şimdilik bilgiler bu şekilde eveet sendeyiz Erhan )
Şaka bir yana esas sebebi daha öncede altını çizdiğim gibi böyle insanılarn olmaması pek sevgili , yalnızlıktan sevgisizlikten muzdarip okuyucum .


Evet , şimdi sizi uyarıyorum ki aşağıda görecekleriniz spoilerden daha fena. Resmen aşk böceklerinin mıç mıç , gözlerinden kalp fışkıran anlarına tanık olabilirsiniz. Muhtelif kalp tansiyon vs hastalıkları olanların aşağıdakilerden kaçınması önemle rica olunur ^^


İlk öpücük olmasa da sonuçları itibariyle ilkinin tahtını sallar diye düşünüyorum :)

Hem başkanıyım hem aşkısı var mı ? bişi mi diycen haa 


Evet yapışın yapışık yaşayın !!!


o bahsi geçen ilk öpücüğümüz de bu oluyor 

Şurda ekranları başında sorumluluğunu alabilecek , saçını süpürge edebilecek onca kız arasından niye bu kız anlatsana biraz...

Şuraya da en sevdiğim  ost'unu koyuyumda resimlerin yanında iyi gider ^^

Kalp ağrısı eşliğinde ....




Nedeeen diye bağırdığınızı duyuyorum. Kendinize gelin . Kız kısmısı öyle şeyler yapmaz. Boşuna da beklemeyin böyle çocuklar gelip özledim diye kapımıza dayanmaz . Dost acı söyler sevgili okur. Yüreğim kan ağlasa da sizi bir yalanın peşinden sürükleyemem!! 

Bu arada böyle sarılmaklı sahneler çok hoş değil mi ? Bu hayatta bir his olarak varlığımı devam ettirecek olsam o his sarılmak olurdu herhalde . Sizi bilmem ama özellikle de benim gibi kocaman kocaman sevdiği insanlardan uzak şehirlerde yaşayanlar için ilk kavuşma anında gerçekleştirilen bu eylem çok anlam ifade eder.


Anlamsızca kendi kendime sırıttığım ponçik sahneler :) 


'Her şey Aşktan' adlı tablomuz 


Dramalar kuyusuna  muradına ermeyi başaran bir çift daha düştü.
ve -SON-
Biraz tanıtmalı biraz iç dökmeli biraz da dizi yorumlu bir yazı oldu. Ben dizimizi kendi iç dünyamda harmanlayıp sundum. Beğenilmesi ve okurken bolca 'aynen aynen bence de öyle' demeniz temennisiyle...

Bir sonraki yazıda buluşmak üzere İnşallah :)